İstanbul Sulh Ceza Hakimliği'ne Mayıs 2020'de sunulan tahliye talebi dilekçesi
İSTANBUL SULH CEZA HAKİMLİĞİ’NE
SUNULMAK ÜZERE
İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA
SORUŞTURMA NO: 2017/96115
ŞÜPHELİ: Mehmet Osman KAVALA
MÜDAFİİLERİ : Av. Dr. Köksal BAYRAKTAR
Av. Deniz Tolga AYTÖRE
Av. İlkan KOYUNCU
KONU : Müvekkil hakkında CMK 103. ve CMK 104. maddeleri uyarınca tahliye kararı verilmesi talebinden ibarettir.
AÇIKLAMALAR
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2017/96115 sayılı soruşturma dosyasında Anayasal Düzeni Bozmaya Teşebbüs Etme suçundan (TCK’nın 309) ikinci kez tahliye edilen müvekkilimiz İstanbul 10. Sulh Ceza Hakimliği’nin 2020/272 Sorgu numarası ile 09.03.2020 tarihinde; Devletin Gizli Kalması Gereken Bilgilerini Siyasal ve Askeri Casusluk Amacıyla Temin Etme suçundan ( TCK 328 ) TUTUKLANMIŞ olup, 01.11.2017 tarihinden bu yana Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda tutuklu bulunmaktadır.
1- MÜVEKKİL HAKKINDA KESİNLEŞEN AİHM KARARININ DERHAL UYGULANARAK MÜVEKKİLİN TAHLİYESİNE KARAR VERİLMESİ GEREKMEKTEDİR.
Müvekkil Osman KAVALA’nın yukarıda numarası belirtilen soruşturma kapsamında TCK. 309. madde ve TCK 312. madde yönünden tutukluluğu hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. ve 18. maddelerinin ihlal edildiğine ve Osman KAVALA’nın derhal salıverilmesine karar vermiştir. Hükümetin yapmış olduğu itiraz 12.05.2020 tarihinde reddedilmiş ve karar kesinleşmiştir.
AİHM kararında Anayasayı İhlal suçuna yönelik iddianın değerlendirmesinde, Devletin Gizli Kalması Gereken Bilgilerini Siyasal veya Askeri Casusluk Amacıyla Temin Etme suçundan tutuklanan müvekkilin tutukluluğunun dayandırıldığı “Henri Barkey ile irtibatının olduğu” kanıtlarının suçu işlediğine yönelik makul şüpheye dayanmadığı ve bu kanıtlara dayandırılarak dava dosyası oluşturulamayacağı açıkça ortaya konulmuştur.
Başka bir ifadeyle Devletin Gizli Kalması Gereken Bilgilerini Siyasal ve Askeri Casusluk Amacıyla Temin Etme suçu nedeniyle tutukluluğu devam eden Osman KAVALA’nın tutuklama kararına gerekçe olarak gösterilen Henri Barkey ile irtibatı olduğu iddiasının tutuklamanın meşruluğunu haklı gösterecek içerikte olmadığı, AİHM kararıyla kesinleşmiştir.
Ortada bu iddialara yönelik kesinleşmiş bir AİHM kararı varken aynı gerekçelerle müvekkilin özgürlüğünden mahrum bırakılmasının her hal ve koşulda toplumsal vicdan ve adalet anlayışıyla örtüşmeyeceği açıktır.
Bununla birlikte AİHM, bu isnada dayandırılarak devam eden tutuklamanın AİHS’in 5/1. maddesini ve bu maddeyle bağlantılı olarak 18. maddesini ihlal ettiğine karar vermiştir. Ve AİHM bununla da yetinmeyerek Osman KAVALA’nın tutukluluğunun devam etmesinin 5 § 1 ve 18 inci Maddelerin ihlali süresinin uzamasına, yanı sıra Akit Devletlerin Sözleşme'nin 46 § 1 maddesi uyarınca Mahkeme kararına uyma yükümlülüklerinin ihlaline neden olacağını da kararında açıkça vurgulamış ve Osman KAVALA’nın derhal salıverilmesi gerektiğini de belirtmiştir.
AİHM’in kesinleşmiş kararının yerine getirilmesi AİHS m. 46/2 uyarınca Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin denetim yetkisine girmiştir. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin Türkiye’yi izleme raportörleri de AİHM kararının aynı soruşturmayı kapsadığını belirterek Osman KAVALA’nın derhal serbest bırakılması çağrısında bulunmuştur.
AİHM Büyük Dairesi Ilgar Mammadov / Azerbaycan kararında AİHM kararlarının yerine getirilmesi yükümlülüğüne uyulmadığının tespiti süreci (AİHS m. 46/4) çerçevesinde Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 5.12.2017 tarihinde yaptığı başvuru üzerine verdiği 29.5.2019 tarihli kararında şu ilkeleri vurgulamıştır:
“ -Her ihlal kararı, vardığı sonuca ve ruhuna uygun olarak ve iyi niyetle yerine getirilmelidir. İyi niyet, bir hak ve özgürlüğün, AİHS m. 18’e aykırı olarak, amacı dışında kısıtlandığının tespit edildiği bir ihlal kararının yerine getirilmesinde özellikle önemlidir (karar, prg. 186, 214).
-Kesinleşen AİHM ihlal kararının yerine getirilmemesi, ilgili devletin, AİHS’ye taraf olurken üstlendiği, hukuk devleti ilkesine saygı gösterme yükümlülüğü ile bağdaşmaz (karar, prg. 215).”
AİHM Büyük Dairesi, 29.5.2019 tarihli kararında yukarıdaki ilkeleri uygulayarak şu sonuca varmıştır:
“13.10.2014 tarihinde kesinleşmiş bulunan Ilgar Mammadov / Azerbaycan ihlal kararıyla, başvurucunun özgürlük ve güvenlik hakkının, AİHS’ m. 18’e aykırı olarak, amacı dışında kısıtlandığının tespit edilmiş olması karşısında, başvurucuya yöneltilen kamu düzenini bozma, güvenlik güçlerine direnme ve onlara yönelik olarak, şiddete başvurma gibi suçlamalar ve bu suçlamalara bağlı her türlü işlem tamamen etkisiz / hükümsüz kalmıştır (karar, prg. 189, 208).
Buna rağmen, Azerbaycan yargı organlarının, Ilgar Mammadov’unmahkumiyet kararını sürdürerek (karar, prg. 212), önce koşullu salıverme, sonra da, cezayı indiripkoşullu salıverilmeye bağlı denetim süresinin kaldırılması kararlarını vermeleri, AİHM ihlal kararının, sonucuna ve ruhuna uygun olarak ve iyi niyetle yerine getirildiği biçiminde nitelendirilemez. Bu nedenle, Azerbaycan, AİHM kararını yerine getirme yükümlülüğünü (AİHS m. 46/1) ihlal etmiş bulunmaktadır (karar, prg. 217, 2018).
AİHM Büyük Dairesi’nin bu kararı, AİHS m. 46/5 uyarınca, gerekli önlemleri alması / adımları atması için, başvuruda bulunan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne gönderilecektir. Bundan sonraki süreçte, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nde, Azerbaycan’ın hukuk devleti olma niteliği ve Avrupa Konseyi üyeliğinin devam edip etmeyeceği tartışılabilecektir.”
AİHM 2. Dairesinin Osman KAVALA kararında da bu husus açıkça “Bu içtihatlar ışığında, başvuranın tutukluluğunun devam etmesinin, bu eski hüküm ile birlikte 5 § 1 ve 18 inci Maddelerin ihlali süresinin uzamasına, yanı sıra Akit Devletlerin Sözleşme'nin 46 § 1 maddesi uyarınca Mahkeme kararına uyma yükümlülüklerinin ihlaline neden olacağı görüşündedir.” Şeklinde belirtilmiştir.
Osman KAVALA’nın özgürlüğünden mahrum bırakıldığı ilk tarihten bu yana devam eden soruşturmadaki iddia ve isnatların meşru olmadığına yönelik kesinleşmiş bir AİHM kararı mevcutken Demokratik Hukuk Devleti olmanın niteliği gereği bağımsız yargı müvekkilin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını güvence altına almakla yükümlüdür.
Kesinleşen AİHM kararına rağmen tutukluluğun devam ettirilmesi ile artık AİHS 18. Maddenin ihlali nedeniyle tutukluluğun siyasi olduğu ve Avrupa Konseyi Statüsü’nde kabul edilmiş olan 3. maddenin temeli hukukun üstünlüğü prensibinin terkedildiği açıklığına kavuşacaktır.
Bu nedenlerle, Avrupa Konseyi’ne üye ülkelerin, AİHM tarafından verilen kararları uygulama zorunluluğunun bulunduğu göz önünde bulundurularak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından müvekkil Osman Kavala hakkında tutuklama hususunda tespit edilen ihlalin ortadan kaldırılarak müvekkilin derhal tahliyesine karar verilmesini talep etmekteyiz.
Şu hususu da önemle belirtmek isteriz ki; müvekkil hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin vermiş olduğu ihlal kararının uygulanmaması nedeniyle, Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu İç Tüzüğü 9.1. maddesi uyarınca tarafımızca başvuruda bulunulmuştur. Müvekkilin tahliye edilmemesi sadece iç hukukun değil uluslararası hukukun konusu haline geldiği gibi, artık sadece müvekkilimiz özelinde değil tüm toplum nezdinde değerlendirilmesi gereken bir meseleye dönüşmüştür. Başka bir deyişle müvekkilimizin AİHM kararına rağmen tahliye edilmemesi müvekkilimizin haksız ve hukuka aykırı olarak cezaevinde tutulmasından öte tüm ülkenin ve toplumun itibarını zedeleyen bir durum haline gelmiştir.
2- 2017 YILINDAN BU YANA DEVAM EDİLEN SORUŞTURMA NEDENİYLE MÜVEKKİLİN TUTUKLULUĞUNUN HUKUKİ DURUMU KEYFİ TUTUKLAMA HALİNE DÖNÜŞMÜŞTÜR.
Müvekkilin yeniden tutuklanmasına dayanak alınan işbu soruşturma dosyası 2017 yılında açılmış ve Anayasayı İhlal suçundan 01.11.2017 tarihinde tutuklanan müvekkilin tutuklanma gerekçesi “Henri Barkey ile şüphelinin irtibatlarının baz kayıtları ile tespit edildiğine dair isnatlar ve bir lokantadaki selamlaşmaları” gösterilmiştir. Müvekkilin Anayasayı İhlal Suçundan 1. Yargı Paketi kapsamında kabul edilen 7188 sayılı “CMK ve bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanunun” 18. Maddesi uyarınca tahliye edilmeden kısa bir süre önce 09.03.2020 tarihinde ise “Henri Barkey ile şüphelinin irtibatlarının baz kayıtları ile tespit edildiğine dair isnatlar ve bir lokantadaki selamlaşmaları” gerekçe gösterilerek bu defa da Askeri veya Siyasi Casusluk suçundan tutuklanmıştır.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın tutuklamaya sevk müzekkeresinde “Henri Jak Barkey ile müvekkil arasında irtibat bulunduğuna dair elde edilen delilin baz kayıtları olduğunu ve irtibata dair araştırmaların devam ettiği” belirtilmektedir. Oysa söz konusu soruşturma nedeniyle müvekkil uzun süredir tutuklu bulunmakta olup, soruşturma gizlilik içerisinde yürütülmektedir. Bu kadar uzun süreye ve gizli olarak yürütülen bir soruşturma olmasına, halen dahi iddianame düzenlenmemesine rağmen, araştırmaların devam ettiği gerekçesinin ortaya koyulması hukuka ve hakkaniyete aykırıdır.
Kaldı ki casusluk suçunun oluşabilmesi için öncelikle Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibariyle gizli kalması gereken bilginin temin edilmiş olması gereklidir. Müvekkilin tutuklama sevk talebi ve karar gerekçesi incelendiğinde ise Osman Kavala’nın böyle bir bilgi temin ettiğine dair somut hiçbir delil olmadığı görülmektedir.
Bu kadar ciddi bir suç isnadında makul şüphenin somut ve doğrulanabilir gerçekler veya kanıtlarla desteklenmesi gerektiği açıktır.
Suç tanımı değiştirilerek suça uygunluk yaratma çabaları ile Osman KAVALA’nın tutukluluğunu devam ettirmek adil olmadığı sürece hukuki de olmayacaktır.
Aradan geçen uzun süreye rağmen iddianame hazırlanmamış olması bir yana aynı eylem ve gerekçelerle, suçun işlendiğine dair tutukluluğu meşru kılacak somut hiçbir delil olmadan, AİHM kararıyla makul şüphe olmadığı kesinleşen bir tutuklama kararında CMK 100. ve devamı maddelerindeki tutuklama ve tutukluluğun devamı şartlarının bulunmadığı veya ortadan kalktığı görülmektedir.
AİHM’in müvekkil hakkında verdiği kararında;
“ 132.Ayrıca, her türlü özgürlük mahrumiyeti 5. Maddenin amacına yani bireyi keyfiyetten korumaya uygun olmalıdır. Keyfi olan hiçbir tutukluluğun 5 § 1 maddesiyle ve 5 § 1 maddesindeki “keyfilik” kavramı ile uyumlu olamayacağı, temel bir ilkedir; bu nedenle özgürlük mahrumiyeti iç hukuk açısından yasal olabilir ama yine de keyfidir ve dolayısıyla Sözleşmeye aykırıdır (bkz. Creangă / Romanya [GC], no. 29226/03, § 84, 23 Şubat 2012).” Denilmektedir.
3 yılı aşkın süredir devam eden işbu soruşturma nedeniyle önceki tutuklama ve tutukluluğun devamı kararlarındaki aynı eylem ve gerekçelerle fakat siyasi veya askeri casusluk suçu kapsamında devam ettirilen tutuklama kararı ile Osman Kavala’nın tutukluluğu; “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma” kapsamından çıkmış ve keyfi tutuklama haline dönüşmüştür.
3- MÜVEKKİLİN TUTUKLU BULUNDUĞU SİLİVRİ KAPALI CEZA İNFAZ KURUMUNDA ARTAN COVID 19 POZİTİF TEST SONUÇLARI NEDENİYLE YAŞAM VE SAĞLIK HAKKININ KORUNARAK TAHLİYESİNE KARAR VERİLMESİ GEREKMEKTEDİR.
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 08.05.2020 tarihinde yapılan açıklamada Silivri Ceza İnfaz kurumunda 44 tutuklu ve hükümlünün Covid-19 test sonucunun pozitif çıktığı belirtilmiştir. Ayrıca Adalet Bakanlığı tarafından yapılan açıklamalarda da bazı ceza infaz kurumlarında salgın hastalık nedeniyle hayatını kaybedenlerin olduğu da kamuoyuyla paylaşılmıştır.
Yaşam ve sağlık hakkına ilişkin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m. 2 ve Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi m. 6 ve Anayasa m.17/1, insan yaşamının korunması konusunda kurala bağlanmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. Maddesi bakımından yaşamı korumak amacıyla bütün uygun tedbirleri alma şeklindeki pozitif yükümlülük, her şeyden önce, devlete yaşama hakkına yönelik tehditleri etkili biçimde önlemeyi hedefleyen her türlü adli ve idari tedbir almasını zorunlu kılmaktadır.
Cezaevlerinde çok sayıda insanın bir arada tutulması, cezaevlerinin doluluk oranı ve ortak yaşam zorunluluğu nedeniyle söz konusu hastalıktan korunmak için sağlıklı koşulların sağlanması mümkün değildir.
Ancak Devlet, bireyin yaşamını bütün risklere karşı korumalıdır. Tutukluluk tedbiri açısından da salgın hastalığın mücbir sebep olması, tutuklunun halen masumiyet karinesi koruması altında olması, kişilerin tutuklu kalmaları ile can güvenliklerinin korunması hususundaki kamu yararı dengesi de re’sen gözetilmek suretiyle, adli kontrol hükümleri uygulanması göz ardı edilemez bir gerekliliktir. Anayasamız tarafından da korunan yaşam ve sağlık hakkı tutuklular için de uygulanması gerekli olan haklardandır ve bu hakları korumak devletin görevidir.
Silivri Ceza İnfaz Kurumu’nda yayılan salgın nedeniyle müvekkilin yaşı itibarıyla da risk grubunda bulunduğu da dikkate alındığında sadece yaşama hakkı değil, işkence ve kötü muamele yasağı hakkı da ihlal edilmiş olacaktır. Müvekkilin, salgının yayıldığı Ceza İnfaz Kurumunda bulunmasının taşıdığı risk, ileride telafisi mümkün olmayan zararlar doğurabileceğinden müvekkilin tahliyesine karar verilmesi gerekmektedir.
SONUÇ VE İSTEM:
Gerek Yukarıda izah olunan gerekse re’sen tesadüf olunacak nedenlerle;
Şüpheli Mehmet Osman Kavala hakkında TCK 328. Madde uyarınca uygulanan tutuklama tedbirinin kaldırılarak CMK 103. ve CMK 104. maddeler uyarınca müvekkilin tahliyesine karar verilmesini saygılarımızla bilvekale arz ve talep ederiz. 21.05.2020
Osman Kavala
Müdafileri
Av. Dr. Köksal Bayraktar
Av. Deniz Tolga Aytöre
Av. İlkan Koyuncu